ADNAN DURMAZ-Hakkında




     H A Y A T I

     Ne önemi var yaşam öykümün? Hangi yaşam, tek sayfada anlatılır;
ve insanlık tarihi içinde bir toz zerresinden daha büyüktür. İnsanın
kaç penceresi var yüreğinde, içini ışıkla doldurmak, dışarıya ışıklar
salmak için; sen ona bak. Hem her yerli, hem de hiç bir yerlisin; eğer
şairsen, insanın vatanı insan bellemişsen...

     Yazıp çizmek, serüvencilik değilmi; yani keşfetmek. Bazan
doğduğun bozkırın çileli çatlaklarında ararsın güzellikleri; bazan
otuzunda görür görmez vurulduğun denizin çığlığında.. Gün olur,
bozkırın en kıraç yerinde, bir derin kuyu olursun; gün olur, artık
hiç bir geminin uğramadığı ıssız adadaki yosunlu deniz feneri...
Bazan da sonsuz gökyüzünde gidecek yer bulamayan, göçmen bir kuş.
Yalnızlığında, sevincinde, hasretinde tanımlanamaz. Ama güzellik,
kendi içinde yoksa, oluşturamamışsan, aramakla bulunmaz; bilirsin...

                                        <<>>

     Küskünlüklerini,değerli taşlar,kutsal sayfalar ve dede
yadigarı eşyalar gibi; boyunlarında muska, parmaklarında yüzük,
yüreklerinde aşk gibi saklayanlara sözümüz yok... Kötü ve yanlış
yanlarımız, dostlarımızın sınav sorularıdır... Biz insanları
yanlışlarıyla sevmesini sizlerden öğrendik.. Çok bağışladınız beni,
çok... Bir gün ölüp gittiğimde- ki hepimiz, bir gün bizi dünyaya
mahkum eden hırslarımızı falan soyunup, bir yerlerde toprağa ve
sonsuza karışacağız- ki bir gün ölüp gittiğimde, söylenmemiş
aşklarımın pişmanlığı olacak en çok ah ettiğim...

     İngiliz serüvenci Davit Livingstine, Zambezi’de, Rauma Irmağı
boylarından, Afrika içlerine, üç kez sefer düzenlemiş bir gezgindi.
Gittiği yerlerde, köleliğe ve cehalete karşı mücadele veren bu
adam, 1864 yılında öldüğünde, arkadaşlarının isteği üzerine, onu
taparcasına seven yerliler, cesedini kayıklara yükleyerek,
İngiltere’ye gitmesine hiç ses etmeyince, herkes çok şaşırmıştı.
Ancak Londra’da anlaşıldı ki, o Afrika yerlileri, kendilerine
ait bir şeyi söküp almışlardı: Livingstine’in yüreğini... Şimdi
yıllar sonra yeniden aranızda bulunuşum, Livingstine’ ın milyonda
biri kadar bile önemi olmayan bu insana sizin gerçekten hak
ettiğinden çok fazla değer verdiğinizi ve yüreğimi çoktan almış
olduğunuzu gösteriyor... Aklıma bir çizgi roman kahramanı geldi:
Corlto Maltese; Çingene falcıya elini uzatıp, falına bakmasını
istemişti. Falcı, şaşkınlık içinde kader çizgisinin olmadığını
söyleyince, cebinde sakladığı babasının usturasıyla avucunun
ortasına bir kader çizgisi kesip, artık bakabilirsin demişti.
Kader çizgimizi avucumuzun ortasına usturayla açmadık, ancak
nereli olduğum gibi bir soruya vereceğim yanıt, yerim sizlerin
dostluğudur, nereliyseniz, nerede yaşıyorsanız, orayı seçtim...
sizlerin arasını baba evim seçtim, nerede olursam olayım,
buranın damgasını taşıyacağım.

     Herkesin, aşkların olmadığına inandığı, aşklarını çağın dayatılan
değerlerine göre günlük yaşayan, bir dönem bu. Hatta hormonal bir
olay olarak, insan kimyasıyla açıklıyorlar artık... Onlara sormak
gerekir, onurun, namusun da bir kimyası var mı? İnsan kişiliğinden
haberi olmayan bu söylemler, bize göre değil. Diyeceğim, aşkların
böylesine yozlaştığı bir dönemde, dostlukların çatıları yıkılıyor
arkadaşlıkların duvarlarını, zaman yelleri, selleri almış almış
götürmüş. Ancak biz hala ayaktayız... Hiç çıkarsızca bir şeyler,
bizi yeniden derleyip bir araya getirdi işte. Yakından bakınca
iğrenç, uzaktan hoş görünen insanlar vardır. Uzaktan anlaşılmayan
, yaklaştıkça güzelleşen insanlar vardır. Ne güzel, biz yakından da
baktık birbirimize, uzaktan da... Her iki halde de güzeldik,
mesafelerin önemi yok... Zaten ayrılmamıştık... Suçluluk duyduğum
bir şey var: Söylenmemiş duygularım ,ki onlar aşk ve sevda
üzerinedir Kendimi ihbar ediyorum...( Adnan Durmaz 02-06-2001
İzmir)

Not : Bu yazı şairin internetteki bir yazısından ve Fsıltılarla da
          Olsa Söyle adlı şiir kitabının arka kapağından aynen alınmıştır.

Anasayfa   Sonraki