|
H A Y A T I
Ne önemi var yaşam öykümün? Hangi yaşam, tek sayfada anlatılır; ve insanlık tarihi içinde bir toz zerresinden daha büyüktür. İnsanın kaç penceresi var yüreğinde, içini ışıkla doldurmak, dışarıya ışıklar salmak için; sen ona bak. Hem her yerli, hem de hiç bir yerlisin; eğer şairsen, insanın vatanı insan bellemişsen... Yazıp çizmek, serüvencilik değilmi; yani keşfetmek. Bazan doğduğun bozkırın çileli çatlaklarında ararsın güzellikleri; bazan otuzunda görür görmez vurulduğun denizin çığlığında.. Gün olur, bozkırın en kıraç yerinde, bir derin kuyu olursun; gün olur, artık hiç bir geminin uğramadığı ıssız adadaki yosunlu deniz feneri... Bazan da sonsuz gökyüzünde gidecek yer bulamayan, göçmen bir kuş. Yalnızlığında, sevincinde, hasretinde tanımlanamaz. Ama güzellik, kendi içinde yoksa, oluşturamamışsan, aramakla bulunmaz; bilirsin... <<>> Küskünlüklerini,değerli taşlar,kutsal sayfalar ve dede yadigarı eşyalar gibi; boyunlarında muska, parmaklarında yüzük, yüreklerinde aşk gibi saklayanlara sözümüz yok... Kötü ve yanlış yanlarımız, dostlarımızın sınav sorularıdır... Biz insanları yanlışlarıyla sevmesini sizlerden öğrendik.. Çok bağışladınız beni, çok... Bir gün ölüp gittiğimde- ki hepimiz, bir gün bizi dünyaya mahkum eden hırslarımızı falan soyunup, bir yerlerde toprağa ve sonsuza karışacağız- ki bir gün ölüp gittiğimde, söylenmemiş aşklarımın pişmanlığı olacak en çok ah ettiğim... İngiliz serüvenci Davit Livingstine, Zambezi’de, Rauma Irmağı boylarından, Afrika içlerine, üç kez sefer düzenlemiş bir gezgindi. Gittiği yerlerde, köleliğe ve cehalete karşı mücadele veren bu adam, 1864 yılında öldüğünde, arkadaşlarının isteği üzerine, onu taparcasına seven yerliler, cesedini kayıklara yükleyerek, İngiltere’ye gitmesine hiç ses etmeyince, herkes çok şaşırmıştı. Ancak Londra’da anlaşıldı ki, o Afrika yerlileri, kendilerine ait bir şeyi söküp almışlardı: Livingstine’in yüreğini... Şimdi yıllar sonra yeniden aranızda bulunuşum, Livingstine’ ın milyonda biri kadar bile önemi olmayan bu insana sizin gerçekten hak ettiğinden çok fazla değer verdiğinizi ve yüreğimi çoktan almış olduğunuzu gösteriyor... Aklıma bir çizgi roman kahramanı geldi: Corlto Maltese; Çingene falcıya elini uzatıp, falına bakmasını istemişti. Falcı, şaşkınlık içinde kader çizgisinin olmadığını söyleyince, cebinde sakladığı babasının usturasıyla avucunun ortasına bir kader çizgisi kesip, artık bakabilirsin demişti. Kader çizgimizi avucumuzun ortasına usturayla açmadık, ancak nereli olduğum gibi bir soruya vereceğim yanıt, yerim sizlerin dostluğudur, nereliyseniz, nerede yaşıyorsanız, orayı seçtim... sizlerin arasını baba evim seçtim, nerede olursam olayım, buranın damgasını taşıyacağım. Herkesin, aşkların olmadığına inandığı, aşklarını çağın dayatılan değerlerine göre günlük yaşayan, bir dönem bu. Hatta hormonal bir olay olarak, insan kimyasıyla açıklıyorlar artık... Onlara sormak gerekir, onurun, namusun da bir kimyası var mı? İnsan kişiliğinden haberi olmayan bu söylemler, bize göre değil. Diyeceğim, aşkların böylesine yozlaştığı bir dönemde, dostlukların çatıları yıkılıyor arkadaşlıkların duvarlarını, zaman yelleri, selleri almış almış götürmüş. Ancak biz hala ayaktayız... Hiç çıkarsızca bir şeyler, bizi yeniden derleyip bir araya getirdi işte. Yakından bakınca iğrenç, uzaktan hoş görünen insanlar vardır. Uzaktan anlaşılmayan , yaklaştıkça güzelleşen insanlar vardır. Ne güzel, biz yakından da baktık birbirimize, uzaktan da... Her iki halde de güzeldik, mesafelerin önemi yok... Zaten ayrılmamıştık... Suçluluk duyduğum bir şey var: Söylenmemiş duygularım ,ki onlar aşk ve sevda üzerinedir Kendimi ihbar ediyorum...( Adnan Durmaz 02-06-2001 İzmir) Not : Bu yazı şairin internetteki bir yazısından ve Fsıltılarla da Olsa Söyle adlı şiir kitabının arka kapağından aynen alınmıştır. Anasayfa Sonraki |